Osmancık Taburu
| Osmancık Taburu | |
|---|---|
| Tabur-ı Osmancık | |
| Etkin | 1915 |
| Dağılması | 1915 |
| Ülke | |
| Bağlılık | Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı |
| Sınıfı | Piyade |
| Tipi | Gönüllü Tabur |
| Görevi | Gayrinizamî harp, iç güvenlik, isyan bastırma |
| Büyüklük | Tabur düzeyi |
| Parçası | Teşkîlât-ı Mahsûsa |
| Kuruluş yeri | İstanbul (teşkil) |
| Takma Adı | Fedailer Taburu |
| Savaşları | |
Osmancık Taburu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nde Teşkilât-ı Mahsûsa çatısı altında kurulan, gayrinizamî harp görevlerinde kullanılmak üzere teşkil edilmiş gönüllü bir askeri birliktir. Tabur, 1914 yılı sonunda Süleyman Askerî Bey önderliğinde oluşturulmuş ve başta Irak Cephesi olmak üzere İngiliz işgaline karşı çeşitli harekâtlarda görevlendirilmiştir. Özellikle Basra, Kurna, Rota ve Şuaybiye muharebelerinde Osmanlı birliklerine destek vermek amacıyla kurulmuş olan Osmancık Taburu, çete savaşı, istihbarat ve psikolojik harp teknikleriyle İngiliz ilerleyişini yavaşlatmaya çalışmıştır.[1][2][3]
Taburun kuruluşuna, İngilizlerin Kasım 1914'te Fav’a çıkarak Basra’yı işgal etmeleri ve ardından Fırat-Dicle birleşimindeki Kurna’ya doğru ilerlemeleri üzerine karar verilmiştir. Osmanlı Genelkurmayı, cephedeki düzenli kuvvetlerin yetersizliğini aşmak için Teşkilât-ı Mahsûsa’ya bağlı fedai birlikler oluşturmayı planlamış ve bu doğrultuda Osmancık Taburu Basra’ya gönderilmiştir. Süleyman Askerî Bey’in liderliğinde hareket eden bu birlik, daha önce Trablusgarp ve Rumeli’de gayrinizamî harpte görev yapmış gönüllü subaylardan ve fedakârlığı esas alan seçkinlerden oluşmaktaydı.[4] Taburun ilk büyük sınavı Rota Muharebesi olmuş, ardından 1915’teki Şuaybiye Muharebesi sırasında ciddi kayıplar vermiştir.[1]
Şuaybiye Muharebesi'nin başarısızlıkla sonuçlanması, aşiret birliklerinin dağılması ve artan moral bozukluğu sonucunda Süleyman Askerî Bey büyük bir hayal kırıklığına uğramış ve 14 Nisan 1915’te intihar etmiştir.[4] Osmancık Taburu bu olayın ardından fiilen dağıtılmış; ancak oluşturduğu gelenek, Teşkilât-ı Mahsûsa’nın diğer bölgelerdeki operasyonlarına ilham vermeye devam etmiştir. Gerek taburun kuruluşu, gerekse Süleyman Askerî Bey’in şahsında ortaya konan mücadele; Osmanlı’nın geç dönem askerî düşüncesinde milliyetçi, fedakâr ve maneviyat temelli gönüllü savaşçılık anlayışının örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.[5]
Osmancık Taburunun Kuruluş Etmenleri
[değiştir | kaynağı değiştir]19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında Basra, Bağdat, Musul gibi Osmanlı Devleti'nin kadim vilayetlerini içeren Ortadoğu topraklarında, devletlerarası rekabet olabildiğince artmıştı. Zengin petrol kaynaklarının yer aldığı bu topraklar stratejik ve jeopolitik bakımdan son derece önem arz etmekteydi. Büyük güçlerin tam anlamıyla gözdesi olan Irak bölgesi, Ortadoğu’yu Uzakdoğu’ya bağlayan yollar üzerinde olmasından dolayı İngilizlerin de fazlasıyla ilgisini çekmekteydi. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler bölgeyi tamamen ele geçirmek için planlı bir şekilde hareket etmişler ve bu harekâtı Mezopotamya Seferi olarak adlandırmışlardı.[1]
İngiltere, Osmanlı Devleti savaşa girmeden önce, Basra Körfezi’nde yığınak yapmaya başlamıştı. Aslında İngilizlerin bu teşebbüsü, savaşın gidişatına dair öngörülerini de ortaya koymaktaydı. Nitekim Kasım 1914’te Hindistan’dan getirdikleri birlikleri Fav Adası’na çıkararak Basra’ya doğru ilerleyen İngilizlere, Irak Cephesi’nde yeterli birlikler bulundurmayan Osmanlı Devleti engel olamamıştı. 4 Aralık ve 7 Aralık 1914 günü yapılan muharebelerde Türkler geri çekilmek zorunda kalmışlar ve 38. Tümen Komutanı Albay Suphi Bey ile birlikte subay ve erlerden İngilizlere esir düşenler olmuştur. Kalan birlikler ise parça parça geri çekilmeye başlamışlardı. İngilizler fazla direnç ile karşılaşmadan ilk olarak Basra’yı ele geçirmiş ve ileri harekete devam ederek 9 Aralık günü Fırat ve Dicle nehirlerinin birleştiği Kurna Mevkiini ele geçirmişlerdir. Sadece bununla kalmamış, Arapları da Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtma çabası içinde olmuşlardı.[1]
Genel olarak baktığımızda, İngilizler tarafından Irak Cephesi çok önemli bir yer olarak görülmüş, Osmanlı Devleti’nin ve bölgenin içinde bulunduğu konjonktürde Bağdat’ın ele geçirilmesi planlanmıştır. İngilizler bu cephede başarılı olurlarsa, Almanların İran’daki etki alanı daraltılacak, kendisi aleyhine Arap kabilelerinin ayaklanması önlenecek, müttefikleri Ruslara yardım eli uzatılacak, Çanakkale Muharebeleri ile sarsılan imajları tamir edilecek ve Müslüman Araplar nezdinde Türklerin saygınlığı zayıflayacaktı. İngilizler, 1915 yılı boyunca Bağdat’ı ele geçirmek üzere planladıkları Mezopotamya Seferi çerçevesinde Kurna, Şuaybiye, Amare, Nasıriye ve Kutü’l-Amare savaşlarını kazanarak bu bölgeleri işgal etmişlerdi. Gün geçtikçe kritik bir hal alan Irak Cephesi’nde İngiliz ilerleyişini durdurmak için Osmanlı yetkilileri daha fazla birlik sevk etmek zorunda kaldı.[1]
İngilizlerin kuzeye doğru ilerlemesi karşısında alarma geçen Osmanlı Genelkurmayı bölgeye Süleyman Askerî Bey’i gönderdi. Daha sonra Kafkasya Cephesi’nden Teşkilât-ı Mahsûsa birliklerinden "Osmancık" Taburu bölgeye kaydırıldı. Ayrıca bölgedeki aşiretlerin organize edilmesi hedeflendi. Irak Cephesi, son derece karışık bir cephedir. Bu cephede zaman zaman duraklamalar olsa da muharebeler savaşın sonuna kadar devam etti. Irak Cephesi’nde savaşan tarafların (Osmanlı ve İngiltere) ordularında, komuta kademesinde sık sık değişiklikler yaşanmıştı. Bölgeye Cavit Paşa’dan sonra Süleyman Askerî, Nureddin Bey ve Halil Bey gibi komutanlar gönderilmiştir.[1]
Faaliyetleri
[değiştir | kaynağı değiştir]Süleyman Askeri Bey esasında Irak’ta başarıyı düzenli ordudan ziyade daha çok yerel aşiret ve mücahitlerle çete savaşı yapılarak başarı elde edeceğini düşünüyordu. Süleyman Askeri Bey, çete çatışmalarında usta ve tanınmış bir kişiydi. Bingazi’de İtalyanlara karşı başarıyla savaştığı gibi 1913 yılında Balkan Savaşı’nın ikinci devresinde Bulgarlara yenilip Edirne geri alınınca, kendisi Batı Trakya’ya geçip kuvvetli bir hükümet ve teşkilat kurarak Osmanlı-Bulgar barışına kadar orada Türklerin huzur içinde yaşayabilecekleri bir ortam oluşturmuştu. Süleyman Askeri Bey, Birinci Dünya Savaşı başlarında Makedonya’dan İstanbul’a dönerken Sofya’ya uğramış ve burada Ateşemiliterlik görevinde bulunan Mustafa Kemal Atatürk ile de görüşmüştü. Atatürk, Irak Cephesi’nin en zayıf yer olduğunu, durumun sonradan ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirterek kendisinin oraya gönderilmesi için Süleyman Askeri Bey’den Enver Paşa’yla konuşmasını istemişti. Süleyman Askeri Bey, bu isteği kabul etmiş ise de çok geçmeden kendisi Enver Paşa tarafından Irak Cephesi’nde görevlendirilmiştir. Süleyman Askerî Bey, Basra Körfezi’nde, emrindeki ‘‘Osmancık Taburu’’ ile bölgedeki İngilizlere bağlı aşiretlerle birlikte İngiliz ordusuna yönelik baskınlar yapmıştır. Bölgeye komutan olarak atanmasında geçmişteki başarıları önemli olmuştur. Ayrıca bölgede daha önce görev yapmış olması, Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanı olarak çalışması ve Enver Paşa ile yakınlığı diğer sebeplerdir.[6] İngiliz kuvvetleri, Basra’yı işgal ettikten sonra ileri harekete geçerek Fırat ve Dicle nehirlerinin birleştiği yer olan Kurna kasabasını ele geçirmişlerdir. Kurna’da 38. Tümenin komutanı Albay Suphi Bey ile 45 subay ve 989 er, İngilizlere esir düşmüştür. Harbiye Nazırı ve Başkumandanlık Vekili Enver Paşa tarafından esir düşen Albay Suphi Bey’in yerine Dahiliye Nazırlığında Aşiret ve Muhacir işlerinden sorumlu bulunan Kurmay Binbaşı Süleyman Askerî Bey ve beraberinde Teşkilat-ı Mahsusa’dan gönüllü 40- 50 Türk subayın katılımıyla oluşturulan “Osmancık Taburu” adı verilen tabur 17 Aralık 1914’te bölgeye gönderilmiştir. Süleyman Askerî Bey ile birlikte Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli 40 ila 50 civarı subayın katılımıyla gönüllülerden oluşturulan Osmancık Taburu da görevlendirilmiştir. Süleyman Askerî ve beraberindekiler 17 Aralık’ta bölgeye ulaşmışlardır. Irak’ta, daha önce tecrübe ettiği ve başarılı da olduğu, yerel gönüllülerden oluşturulacak birliklerle mücadele etmenin yeterli olacağı fikrini taşıyan Süleyman Askeri Bey, Basra’yı geri almak üzere çalışmalarına başlamıştır .[6]
Osmancık taburunun ilk ciddi sınavını Rota Muharebesi'nde verdiğini ve başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Süleyman Askeri Bey ve tabur kuzeyden Kurna’ya doğru ilerleyerek İngilizleri tamamen Irak’tan çıkarmayı hedeflemekteydi. İngilizlerin Komutanı General Barrett ise, Osmanlı askerlerini İngiliz topçularının mevziilerine doğru çekmeyi hedeflemişti. İngilizlerin ilk hedefi Osmanlı ordusunun taarruzlarına karşı güçlü durmak, askerlerin dağılmasını önlemek ve istedikleri zaman taarruz yapabilecek güçte olmaktaydı. General, Türklerin askeri teçhizat ve kişi sayılarını öğrenmek için sık sık askerler göndererek bilgi almıştır ve Osmanlı Devletine bağlı aşiretler ile işbirliği yapmıştır. Aşiretlerden ise Osmanlı Devletinin yanında olduklarını hissettirmelerini istemiştir.[7]
3 Ocak 1915 tarihine kadar Irak ve çevresinde her iki taraf arasında herhangi bir muharebe olmamıştır. 7 Ocak 1915 tarihinde İngilizler Elbu Muharamet güçlerine saldırmış lakin ölü sayısı fazlalaşınca geri çekilmek zorunda kalmışlardır. General Barret olası bir Türk saldırısı karşısında karşılık verebilmek için başında olduğu birliğe takviye istemiştir. Bu emir karşılığında birliğine iki piyade taburu, üç topçu bataryası gönderilmişti. Böylece birlik daha güçlenmişti.[7]
12 Ocak 1915 tarihinde ise İngilizlerin Espiyegel gambotu yanında bir gemi olduğu halde Şedde’ye yaklaşık olarak iki kilometre kadar mesafeye yaklaşarak ateş açmıştı. Bu sırada yeni düzenlemeye göre sağ ve sol kısımlardaki kuvvetlerin komutanı Binbaşı Ata’nın bulunduğu istimbot düşmanın açtığı ateşle batırılmıştır. Binbaşı Ata ve içindekiler yüzerek sahile çıkmayı başarmıştı. İngiliz gambotu derhal geri dönerek bu kez de sahilin sol tarafını ve Rota Kanal yönünü ateşe tutmuşlardır. Türk topçusu İngilizlerin saldırısına karşılık vermiştir. İngiliz gemileri Osmanlı askerinin direnmesine karşı koyamayarak Kurna istikametinde geri çekilmiştir. Bu sırada Osmanlı subayları, Hille taburunu geride bırakmıştı. Dicle Nehri’nin solundaki askeri birliğini kullanmıştı ve Rota kanalına doğru harekete geçmiştir. Yaklaşık bir kilometre ilerleyen Osmanlı birlikleri, sağ tarafı Dicle’ye diğer tarafa ise Rota Kanalına sınırlandırarak tahkimat hattını oluşturmuştur.[7]
14 Ocak 1915 tarihinde İngilizler, birliklerini toplamış ve Saniye’ye doğru koşullanmaya başlamışlardır. İlerledikten sonra Rota köyünü ve Mezip tepesini işgal etmişlerdir. Süleyman Askeri Bey, Kurna’daki İngiliz askerlerine küçük saldırılar yaparak kendilerine karşı saldırılar yaptırmak istemiştir ve başarmıştır. 16 Ocak 1915 tarihinde müfreze komutanlığına Binbaşı Halim, sol yan grubu komutanlığına Yüzbaşı Cemil sağ yan grubu komutanlığına Yüzbaşı Atıf atanmıştır. Mürettep 2.Alaya bağlı mürettep Bağdat Taburu sağ sahile mevzilenmiştir. Bu taburun yerine Süleymaniye Seyyar Jandarma Taburu gönderildi.[7]
Bu iki tarafın hareketleri 19 Ocak 1915 tarihine kadar sürmüştür ve her iki tarafta bu hareketler sırasında birbirlerine keşif ve baskınlar yapmıştır. İngiliz komutanı General Barrett Rota tarafını geçmek istemediğini kendi birliklerine iletmiş ve bu durumun göz ardı edilmemesini söylemiştir. 20 Ocak 1915’te Türkler, sol taraftan saldıran İngiliz birliklerine karşı topçular ateş açmıştı. Buna rağmen iki İngiliz taburu ilerleyişine devam etmiştir. Süleyman Askeri Bey bu birlik ile karşılaşmak için 26. Alay taburunu görevlendirmişti. Bu tabur da kanalın sol tarafından ilerlemekteydi. Süleyman Askeri Bey Rota kanalının gerisinde durumu değerlendirirken, hareket yapmak için oradan ayrıldığı vakit bacağından yaralanmıştır. İngilizler su ve bataklıktan sonra geri çekilmeye başlamışlardır. İngilizlerin kaçmasında büyük rol oynayan ise Çifte tepelerinde koşullanan diğer İngiliz birlikleri olmuştur. Süleyman Askeri Bey’in bacağındaki yarası giderek ağırlaşmıştır. Bu ciddi durum karşısında bulunan ilk araç ile Bağdat Askeri Hastanesine götürülmüştür. Birinci Rota muharebesinde Osmancık taburu ve birinci Piyade Alayı Üsküdarlı Cemil ve Yüzbaşı Sefer Bey şehit düşmüştür. Sadece çatışmalarla kalmamış açlık, güneş çarpması ve hastalıktan da birçok askerimiz şehit olmuştur. Süleyman Askeri Bey savaşı sonunda, 5 Şubat 1915 tarihli raporunda ikisi subay olmak üzere 17 şehit, beşi subay olmak üzere 68 yaralı, aşiret gönüllülerinden ise 11 şehit 38 yaralı olduğu bildirilmiştir. İngilizler ise yaklaşık 400 ölü ve 1000 den fazla yaralı vermiştir.[8]
Süleyman Askeri Bey’in bacağındaki yaradan dolayı İngilizlere karşı olan hareketlerinin bir kaçını engellemiştir. Rota Muharebesinin sonunda şehit sayımız seksen yedi kişiydi. Rota Nehri’nin güneyindeki iki mavna da batırılarak İngiliz filolarının yardımı etkisiz hale getirilmiştir. Osmancık taburunun birinci Rota Muharebesinde etkili olmuş ve İngilizler Kurna’ya çekilmek zorunda kalmıştır.[8]
Rota Muharebesinde Yüzbaşı Cemil top mermisinin isabet etmesi sonucunda orada şehit düşmüştür. Süleyman Askeri Bey’in de bacağından yaralanması askerilerin moralini bir hayli bozmuştur. Bunun sonucunda emir komutada bozulmalar olmuş ve kaçan İngilizleri takip edilememiştir.[8]
Süleyman Askeri Bey, birlikleri ikiye ayırarak İngilizlerin işgal ettiği Şattül-Arap’ı geri almak istemiştir. Bunun için hareket programı hazırlamıştır. Bu programa göre Dicle’nin Merkez kolu düşmanın yerini tespit edecekti. Sol yan birlik ise Karun Vadisinde bulunan düşman kuvvetlerinin sağ tarafını işgal ederek düşmanı oyalamaktı. Sağ yan kol ise Fırat Havzasından Basra’ya yapılacak bir taarruz ile Basra alınacak ve Kurnanın kuzeyi İngilizlerden temizlenecekti.[8]
Osmanlı askeri birlikler Rota Nehrinin güneyinde iki İngiliz gemisini batırmış ve deniz yoluyla İngilizlere gelecek yardımı engellemişlerdir. Irak ve İran da bulunan petrol yataklarının olduğu mevziileri alarak İngiliz birliklerini daha da güçsüzleştirmeyi planlamışlardır. Osmancık Taburunun Birinci Rota Muharebesinde kullanılması ilk Türk zaferinde etkili olmuştur. Bu muharebe her ne kadar Basra ve Kurna geri ele geçirilmese de İngilizlerin kuzeye açılmasını durdurmuştur. Osmanlı askerleri moral kazanmış ve orduya zaman kazandırmıştır.[9]
Süleyman Askeri Bey Rota dan sonra İngilizleri Irak’tan temelli atmak amacı ile Şuayyibe Muharebesini yapmıştır. 11 Nisan akşam saatlerinde savaş başlamıştır. Fırat grubu ve önündeki mücahitlerden oluşan birlik İngilizlere doğru ilerlemekteydi. İngilizlerin arka tarafı bataklık olduğu için ilerleyemeden kaçmışlardır. Şammar reisi Hümeyni ve Şeyh Bedir İngilizlerin Hint süvari bölüğünü geri püskürtmüştür.[9]
İngiliz birlikleri püskürtmeden sonra nereye gideceklerini bilmeden ilerlemişlerdir. 12 Nisan 1915 sabahında karşılarında Fırat grubunu bulmuşlardır ama İngiliz kumandanı Türklerin taarruz planını anladığı için birliklerini ateş açtırmamıştır. Buna karşılık Osmanlı birlikleri ateş açmış ve İngiliz birliklerini bir ilerideki karakollarına püskürtmüştür. Ortalama yarım saat süreyle İngiliz mevziilerine 104. Alay saldırı düzenlemiştir. Şuayyibe istikâmetinde ileri harekete geçerek 11 Nisan 1915‘te Bercisiyye ve Şuayyibe’deki müstahkem İngiliz mevzilerine taarruza başlamış; Bercisiyye ve Şuayyibe ormanları içinde üç gün süren muharebede başarılı olmamıştır.[9]
Muharebenin ikinci gününde aşiret gönüllü askerlerinin yarısında çoğu ortadan kaybolduğu için ordu güçsüz duruma düşmüştür ve ağır kayıplar vermiştir. 14 Nisan 1915 tarihinde ağır kayıplardan dolayı elinde kalan az sayıda askeri geri çektirmek zorunda kalmıştır. Süleyman Askeri Bey’i üzen bir diğer konu ise, kaçan aşiretlere komutanlık yapan Uceymi Bey’in İngiliz birliklerine katılmasıydı.[9]
Türk kuvvetlerinin Bercisiyye çevresinde yaptığı savunma, Sinaf bataklığının yakınlarında koşullanan İngiliz nehir filolarının saldırıları nedeniyle başarılı olamamıştır. Moral anlamında da askerler iyice çökmüştü. Bundan dolayı Osmanlı askerleri iyice dağılmıştı. Arap birlikleri ise Türk kuvvetlerine saldırmış ve cephane, silahları yağmalayarak kaçmışlardır. Fırat grubunun komutanı Ali Bey durumu Süleyman Askeri Bey’e anlatmıştır ve geri çekilmeyi rica etmiştir. Üç gün süren bu savaş sonucunda Osmanlı birlikleri Nasıriye’ye doğru geri çekilmiştir.[9]
Osmanlı birlikleri bu savaşa 9000 mevcut ile katılmışlardı ve Fırat Grubu komutanının Başkomutanlığa gönderdiği raporda Türklerin kaybının 5028 olduğu yazılmıştır. Ayrıca yaklaşık olarak 800 Türk askeri de İngilizlere esir olarak düşmüştür. Şuaybe yenilgisi Basra ve çevresini[9] tamamıyla Osmanlının elinden çıkmasına sebep olmuştur ve harbin sonuna dek bu kısımları geri ele geçirmek mümkün olmamıştır. Geri çekilme sırasında karamsarlığa düşen Süleyman Askeri Bey Bercissiye Koroluğunda intihar etmiştir. İngiliz General Townshed ise Nasiriyye’de intihar ettiğini açıklamıştır. Bu intiharın üzüntüden mi yoksa birden oluşan sinir krizinden mi olduğu tam bilinmemektedir lakin Arap aşiretlerinin ihaneti buna zemin hazırladığını söyleyebiliriz.[10]
Süleyman Askeri Bey’in intiharı hakkında bilgi bir hayli azdır. Bu konu ile ilgili bilgileri genellikle önemli kişilerin hatıra eserlerinde bulmaktayız. Askerî Bey’in emrinde olan bir subay olan Hamza Osman, son zamanlarda çok üzgün olduğunu söylemiş ve intiharından şu şekilde bahsetmiştir: ‘‘Gözleri yaşla doldu ve kendisini sedyeye attı. Muharebede gerekli desteği vermediğini düşündüğü Zübeyir halkından silahlandırılmış ve gerekli malzemelerle donatılmış olan ama kızışan savaşta sadece seyirci olduğunu gördüğü bir aşiret reisin esert sözler söyledi. Yaveri olan Rüsuhi Bey’e arabaya bindirilmesini emretti. Süleyman Askerî Bey arabaya bindiğinde yanında olan İstihkâm Üsteğmeni Fikri Bey’i bir emirle yanından uzaklaştırdı, bu sırada arabaya binene kadar yanında Kurmay Başkanı Binbaşı Adil, yaveri Rüsuhi, kâtibi Manastırlı Şevki, emir subayı Sadık, Topçu Yüzbaşı Şevki, Teğmen Hadi Beyler ile diğer maiyeti bulunmaktaydı. Arabaya bindirildikten hemen sonra araba yola çıkacağı sırada çok yakındanbir silah sesi duyuldu. Savaş sırasında bu gürültüyü önce kimse önemsememişti. Ancak arabanın yanına yaklaşınca Süleyman Askerî Bey’in elinde nagant silahıyla intihar ettiği görülmüştür’’.[10]
Süleyman Askeri Bey’in cenazesi gece yarısına yakın bir vakitte Türk birliklerine ve aşiretlere fark ettirilmeden bir araba ile Nahile’deki karargaha götürülmüştür. Dini işlemleri yapıldıktan sonra üniforması ile defnedilmiştir. Süleyman Askeri Bey’in vefatı sadece askerleri üzmemiş önemli siyaset adamlarını da derinden etkilemiştir. İsmet İnönü Süleyman Askeri Bey hakkında: ‘‘Ölünceye kadar ateşli ve hareketli bir insan olarak kalan biri olmuştur.” demiştir. Celâl Bayar ise Süleyman Askeri Bey’i şu şekilde anlatmaktadır: ‘‘Ölümden korkmazdı. Şahsi menfaat nedir, bilmezdi. Kudretli bir şahsiyetti. Gerekirse vatan için her şeyini feda edebileceğini, seve seve ölüm cezasını da kabul edeceğini söyledi.’’[10]
Vefatından sonra 1040 numaralı Şurayı Devlet kararı ile şehit kabul edilmiştir ve Muharebe Liyakat Madalyası ile ödüllendirilmiştir. 24 Nisan 1915 tarihinde ise Süleyman Askeri Bey’in intiharından sonra Irak genel komutanlığına Albay 'Sakallı' Nurettin Bey getirilmiştir. İngilizlerde ise sağlık sorunları nedeniyle Barrett’in yerine General Charles Vere Ferres Townshend göreve gelmiştir. İngiliz istihbaratları Şuaybiye Muharebesi'nden sonra özellikler şiilerin çoğunlukla oldukları bölgelerde[10] Türklere karşı ayaklanmalar başlatmış ve Osmanlının gücünü zayıflatmış ve İngilizler bölgedeki kontrolleri artmıştır. (bkz. Hille Ayaklanmaları (1916))[11]
Sonuç ve Değerlendirme
[değiştir | kaynağı değiştir]Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı'nda birçok cephede savaşmıştır. Bu savaştığı önemli cephelerden birisi de Irak Cephesi'dir. Bu cephede öne çıkan ve önemli işler yapan kişi ise Süleyman Askeri Bey ve onun tarafından kurulan Osmancık Taburu olmuştur. Süleyman Askeri Bey, harp akademisinden önce Makedonya’da çete takipleri yapmıştır. İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden olmuştur. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nde Genelkurmay Başkanlığı yapmıştır. Enver Paşa tarafından zamanla büyüyen ve devletin önemli örgütlerinden birisi olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına getirilmiştir. Süleyman Askeri Bey vatan savunması için her dönemde verilen görevleri layıkıyla yerine getirmiştir. Bu tabur ile İngiliz’lere karşı önemli direniş ve başarılar kazanmıştır. Süleyman Askeri Bey’in asıl ve en önemli görevlerinden birisi İngilizleri kuzeye doğru ilerlemesini engellemek ve Basra’yı İngilizlerden tamamen almaktı. Her ne kadar sonu trajik bir şekilde sonlanmış olsa da, Süleyman Askeri Bey ve Osmancık Taburu, Irak Bölgesi’ndeki İngiliz ilerleyişine karşı milli şuur ve cesaretle karşı koymayı bilmiş ve düşmana hasar vererek ilerleyişini yavaşlatmıştır. Süleyman Askeri Bey, tabur ile yaptığı faaliyetler, Irak Cephesinin gidişatını etkilemiştir. İntihar etmeseydi o dönemde ve günümüzde mevcut bölgelerdeki durumlar nasıl olurdu? Bunun gibi soruların cevapları ihtimaller dahilinde olup gelecekteki çalışmalar için bir araştırma konusudur.[11]
Önemi
[değiştir | kaynağı değiştir]Osmancık Taburu, Osmanlı tarihinde gayrinizamî harp stratejileri açısından önemli bir yere sahiptir. Gönüllülük esasına dayanması ve milliyetçi ideoloji ile yoğrulmuş olması, onu dönemin klasik nizami birliklerinden ayırır. Teşkilât-ı Mahsûsa’nın prototipi olarak da değerlendirilmektedir.
Komutanlar
[değiştir | kaynağı değiştir]- Süleyman Askerî Bey – Kurucu ve ilk komutan
Popüler kültürdeki yeri
[değiştir | kaynağı değiştir]
Türkiye: Bu birlik, 2018 yılında, Türkiye'de yayın hayatını sürdüren kamu kanalı TRT 1'de yayınlanan "Mehmetçik Kût'ül-Amâre" adlı diziye ilham kaynağı olmuştur.[12]
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]Dipnot
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ a b c d e f Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 340.
- ^ Tetik, Ahmet; Kiper, Sema; Seven, Ayşe, (Ed.) (2004). Askerî Tarih Belgeleri Dergisi. 53. Ankara: Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları.
- ^ Şimşek, Nurettin (2018). Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Reisi Süleyman Askerî Bey: Hayatı, Siyasî ve Askerî Faaliyetleri. Ankara: Altınordu Yayınları. ISBN 978-605-2028-37-7.
- ^ a b Candaş, Burak (2004), Devlet-i Âliyye’ye Adanmış Bir Ömür: Süleyman Askerî Bey, Tekirdağ: academia.edu.
- ^ Şimşek, Nurettin (2008). Teşkilat-ı Mahsusa'nın Reisi Süleyman Askerî Bey. IQ Kültür Sanat Yayıncılık. s. 127. ISBN 9786052028377.
- ^ a b Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 343.
- ^ a b c d Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 344.
- ^ a b c d Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 345.
- ^ a b c d e f Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 346.
- ^ a b c d Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 347.
- ^ a b Fındıkçı, Mehmet Can (2023), Osmanlı’nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık Taburu, Çorum: KUT Yayınları, s. 348.
- ^ "Vikipedi Mehmetçik Kut'ul Amare". 19 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2022.
Alıntı
[değiştir | kaynağı değiştir]- Tetik, Ahmet; Kiper, Sema; Seven, Ayşe, (Ed.) (2004). Askerî Tarih Belgeleri Dergisi (PDF). 53. Ankara: Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları.
- Candaş, Burak (2021). DEVLET‑İ ÂLİYYE’YE ADANMIŞ BİR ÖMÜR: Süleyman Askerî Bey. Tekirdağ: academia.edu.
- FINDIKÇI, Mehmet Can (2017). Osmanlı'nın Gönüllü Kahramanları: Osmancık. Çorum: Kut Yayınları. ISBN 978-625-98778-0-8.
- Şimşek, Nurettin (2018). Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Reisi Süleyman Askerî Bey: Hayatı, Siyasî ve Askerî Faaliyetleri. Ankara: Altınordu Yayınları. ISBN 978-605-2028-37-7.