Âyan
| Osmanlı İmparatorluğu tarihi |
| Toplumsal yapı |
|---|
| Saray ve aristokrasi |
| Etno-dini topluluklar |
| Milliyetçiliğin yükselişi |
| Sınıflar |
Âyanlık, uzun bir süre informel olarak 18. Asır ve Tanzimat dönemine kadar Osmanlı'da etkili bir müessese idi. Bu kişiler taşranın kodamanları, eski idareciler veyahut bir şekilde sivrilmiş sözü geçip saygı gören insanlardı. Âyanlar bir süre sonra sisteme eklemlendiler. İçlerinden en öne çıkanları eski idarecilerdi.
Arka planı
[değiştir | kaynağı değiştir]18. Asır Osmanlı için inişli çıkışlı bir dönem olmuştur. Dışta, 16. Asrın son çeyreğinde başlayıp 17. Asırda yaygınlaşarak 18. Asırda menfi etkilerini hissettiren “Fiyat Devrimi”yle para ilişkileri genişlemiş, teknolojik manada dönüşümler yaşanmıştı. İçte ise yine 16. Asırda başlayan Celaliler eşkıyalığa bürünmüş ve levend, gurbet taifesi veya suhte denilen topraksız ve işsizleri etrafında toplamışlardı. Devlet, bozulan iktisada çözüm olarak müsadere ve tağşiş sonrasında avarız gibi vergilerin olağan hale getirilmesini takiben tımar sistemini bozacak bir takım düzenlemelere gidildi. Tatbik edilen iltizam sistemini genişletmek için gelir kaynaklara mükatalara dönüştürüldü. Böylece bir ya da üç yıl için yeterli sermaye sahibi olanlara meydan verildi, topraklar onlara satıldı.[1][2]
Ayaklanan valilerle sekban bölüklerinin ve bağımsız eşkıyalık hareketlerinin bitip tükenmek bilmeyen taleplerine karşı, Anadolu ve Balkanlar'daki kentli nüfus ve köylüler kendilerini koruyabilecek toplumsal güçlerin arayışı içindeydiler. Genel güvensizlik ortamı tarımsal üretimi, zanaatları ve ticareti de olumsuz etkiliyordu.[3]
Öte yandan, ortaya çıkan iktidar boşluğu merkezi devletin çıkarlarına da darbeler vuruyordu. Taşradaki güçsüzlüğü nedeniyle merkezi devlet özellikle tarımsal kesimden vergi toplayamaz duruma gelmişti. Bu durum, sürüp giden mali bunalımı daha da ağırlaştırıyordu. Ayrıca devlet, savaş dönemlerinde asker toplamakta güçlük çekiyordu. Kısacası, merkezi yönetimde sık sık baş kaldıran valilerin yerine malî, askerî ve siyasal konularda işbirliği yapabileceği, yerel koşulları iyi bilen, yerel kökenleri güçlü toplumsal kesimlerin arayışı içindeydi. 17. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu ve Balkanlar'ın kent ve kasabalarında âyanın yükselişi işte bu koşullarda gerçekleşti.[3]
Kullanıldığı biçimiyle âyan sözcüğü bir kasabanın, bir kentin ya da bir bölgenin hem ileri gelenleri, etkili ve nüfuzlu kişileri, hem de halkın temsilcileri anlamına gelmekteydi. Âyan, yerel kökenli veya yörenin dışından olabiliyor, hem reaya hem de askerî sınıf arasından gelebiliyordu. Her yörenin önde gelen tüccar ve diğer sermaye sahiplerinin arasından, molla, müftü, müderris gibi ulema kesiminden, yörenin vakıf gelirleriyle yaşayan eski ailelerinden ya da devletin atadığı vali, kadı veya askeri birlik komutanları arasından âyan çıkabiliyordu.[3]
17. Yüzyıl sonlarına doğru taşrada merkezi devlete baş kaldıran unsurlara ve yerel eşkıyalık hareketlerine karşı, yerel halkı korumak amacıyla ve devletin verdiği izinle milis örgütleri kurulmaktaydı. Âyanın bu milis örgütlerinin başına geçmesi, taşradaki toplumsal ve siyasal gücünün artması sürecinde önemli bir dönüm noktası oldu. Daha sonraları bu kişilerin nüfuzlarını artırmalarında, âyan olarak yükselmelerinde en önemli aşama, kendilerini belirli bir bölgede ya da sancakta devlet adına vergi toplama yetkilerini veren mütesellimlik mevkiini ele geçirmeleri olmuştur.[3]
17. Yüzyılda mütesellimlikleri valiler kendi yakınları arasından seçer ve atarlardı. Ancak sık sık değiştirilmeleri nedeniyle valiler, herhangi bir yörede yerleşik siyasal güç oluşturuyorlardı. Buna karşılık, 17. yüzyılın sonlarından itibaren, sancaklarından daha küçük birer birim olan kazalarda, âyandan bir kişi reis-i âyan adıyla kazanın temsilcisi olarak seçilmeye ve kazanın devletle olan ilişkilerini yürütmeye başladı. Bu sayede âyan, mütesellimlikleri ele geçirmeye başladı. Zaman içinde valilerin ve sancak beylerinin gücü azalırken, sancakları fiili olarak mütesellimler yönetmeye başladı.[3]
18. yüzyıla gelindiğinde herhangi bir sancakta kimin mütesellim olacağına artık merkezî devlet ya da vali değil, yerel âyan kendi arasında karar veriyor, tercih edilen kişi resmî atamayı yapacak olan devlet temsilcilerine bildiriyordu. Bu nedenle âyan arasında rekabet ve mücadeleler eksik olmuyordu. Atamayı devlet yapmış olsa da âyanın şikayeti üzerine mütesellimler azledilebiliyorlardı.[3]
Yerel kökenlerinin ve bağlarının güçlü olması âyanın yükselişinde, yöre halkını ve yerel çıkarları devlet katında temsil etmeye başlamasında önemli rol oynamıştır. Ancak, âyanın etkinliği yalnızca yerel güçleri merkezî devlete karşı savunmasından kaynaklanıyordu. Gücünü sürdürmek, etkili olabilmek için âyan, hem kendi yöresindeki toplumsal unsurlarla, hem de merkezî devlete iyi ilişkiler kurmak, bir yandan yerel güçleri merkezî devlete karşı temsil ederken, öte yandan da devletin taşradaki temsilcisi olarak belirli malî, askerî ve siyasal işlevleri yerine getirmek durumundaydı.[3]
Örneğin etkin bir biçimde vergi toplanabilmesi için, âyanın yörenin vergi kaynakları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olması gerekiyordu. Savaş dönemlerinde asker toplanabilmesi, gerektiğinde eşkıya kovalayarak yörede asayişi sağlayabilmesi için âyanın elinde düzenli askerî birliklerin bulunması, elinin altında hatırı sayılır servetlerin olması gerekiyordu. Kısacası, âyanı merkezî devlete karşı bir toplumsal güç olarak yorumlamak eksik ve yanıltıcı olur. Âyanın taşradaki yükselişi, yerel unsurlarla merkezi devlet arasında fiilî olarak ortaya çıkan ve karşılıklı çıkarlara dayanan uzlaşmayı yansıtmaktadır.[3]
Ortaya çıkışı ve devlete ortak oluşları
[değiştir | kaynağı değiştir]Âyanlık 16. Asrın ikinci yarısından itibaren dönemin sosyo-ekonomik koşullarıyla ilişkili olarak ortaya çıktı. 17. Asırda devletin merkezde ve taşradaki otoritesi zayıflamaya başlamıştı. Siyasi, askeri, ekonomik ve demografik değişimler Klasik Osmanlı düzeninin tedricen bozulması demekti. Âyanlar bu boşluktan yararlanarak ortaya çıktılar ve özellikle 18. Asırda taşrada etkin bir güç haline geldiler. Bu yeni sınıfın insan tipolojisi daha çok asker ve ulema kökenliler (eski idareciler), zengin tüccarlar ve köklü ailelerinin başlarından mülhemdi.[1][2]
Âyanlar zamanla devlet tarafından tanınan, tayin ve azilleri yapılan, yetki ve yetki alanları belirlenen bir güç haline geldiler. Tabakoğlu'na göre âyanlar zamanla devletin desteği altında eşkıyalığın önlenmesinde ve halkın oluşturduğu milis kuvvetlerin sindirilmesiyle görevlendirildiler. Ekonomik sahada giderek artan para ihtiyacı için taşrada geliştirilen iltizam, malikâne ve esham usullerinde âyanlar mültezimlik, muhasallık, mütesellimlik hatta voyvodalık gibi farklı görevleri uzviyetlerinde topladılar. Bu nokta-i nazardan bakıldığında 1726 Nizamnamesi ile âyanlar bir nevi devlete ortak olmuş, bir reis seçilmesi istenerek resmen muhatap alınmış, siyasi ve askeri görevlendirmeler verilmişti. Hülasa devletin temsilcileri, taşranın vekilleri durumuna gelmiştiler.[1][2]
Âyanlar etraflarında eski timarlı sipahileri, devlete küskün olanları ve işsiz taifesini toplayarak iyice güçlenmişti. Çoğu zaman zorbalık yapan âyanlar kendi menfaatlerini devletin menfaatlerinden önde tutmaktan geri durmuyor, gelirleri merkeze göndermiyordu. Devlet için birçok açıdan yararları bulunsa bile devletin otoritesinin önemli bir kısmını kaptırmış olduğu bir gerçekti. Yeni zuhur eden merkezileşme siyaseti âyanların sonu demekti.[1][2]
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ a b c d Nuri Çevikel, Türkler ansiklopedisi Cilt 13’ün içinde: "Osmanlı’da Ayanlık ve Kıbrıs Eyaleti (17. Yüzyıl)": 712-713.
- ^ a b c d Mert, Özcan. "ÂYAN". TDVİA. 14 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ocak 2020.
- ^ a b c d e f g h Pamuk, Şevket. Osmanlı Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914. İletişim Yayınları. ss. 141-143.