Ceng-i harbî
Ceng-i harbî, Farsça kökenli bir tamlama olan ve "mızrak veya süngü savaşı" anlamına gelen Ceng-i harbî (veya Çenk-i harbî), Türk mûsikisinde on zamanlı ve on vuruşlu küçük usûllerden biridir. Ritmik yapısı, iki nîm-sofyan ve iki semâi usûlünün birleşimiyle oluşmuştur. usûlün yaygın olarak kullanılan birincil mertebesi 10/8'lik ölçüye sahipken, 10/4'lük ikinci bir mertebesi de bulunmaktadır.[1]
Ceng-i harbî, özellikle mehter müziği repertuvarında, hücum anlarında çalınan hızlı ve coşkulu parçalarda yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Mehterhâne dışındaki Türk müziği formlarında nispeten daha az yer alan bu usûl, bazı marşlarda, bestelerde ve saz semâilerinin dördüncü hanelerinde de yer almaktadır.[1]
Tarihçe ve özellikleri
[değiştir | kaynağı değiştir]
Türk müziği nazariyatı çalışmalarında "cengi harbî usûlü" kavramına rastlanmaktadır. usûl, belirli bir düzenle oluşturulmuş ve kalıplaşmış ölçüden ibarettir. Düzen ise kuvvetli ve zayıf zamanlardan meydana gelir. Ceng-i harbî, birleşik usûller arasında yer alır. Ritmik yapısı, iki vuruşlu iki nîm-sofyan ve üç vuruşlu iki semâi usûlünün birleşimiyle oluşmuştur. Başka bir ifadeyle, 2+2+3+3 şeklinde gösterilebilen 10/8'lik (on zamanlı ve on vuruşlu) bu usûlün vuruşları 4/8+3/8+3/8 şeklindedir. Yaygın olarak kullanılan birincil mertebesi 10/8'lik ölçüye sahipken, 10/4'lük ikinci bir mertebesi de bulunmaktadır.[2]
"Ceng-i harbî" veya "çeng-i harbî" şeklinde ifade edilen bu usûlün en yaygın kullanımı günümüzde "cengi harbî" biçimindedir. Yüzyıllar boyunca mehter müziğinde yer almış olan bu usûlün eski mehter peşrevlerinde ve halk müziğinde/halk danslarında da kullanıldığı tespit edilmiştir. usûlün ritmik yapısı, davulun vuruşlarına ve kahramanlık ezgilerine uygunluğu nedeniyle serhat ve cenk türkülerinin çoğunun bu usûlle bestelendiği/söylendiği bilinmektedir.[2]
Ancak, mehterhanenin kapatılmasından sonra "cengi harbî" usûlü giderek unutulmuş ve kullanılmaz olmuştur. Bu unutulma o kadar etkili olmuştur ki, İstanbul'un 500. fetih yıldönümü kutlamalarında besteci ve tamburî Refik Fersan tarafından "cengi harbî usûlü"nün şehir halkına tanıtılması ihtiyacı duyulmuştur.[3]
Kullanım alanları ve işlevsel geçmişi
[değiştir | kaynağı değiştir]Ceng-i harbî, genel olarak Türk müziğinde bir birleşik usûl olarak tanımlanmaktadır. Türk halk müziğinde ve Türk halk danslarında da belirli bir yerinin olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren başlayan Anadolu halk ezgilerinin derlenmesinde öncülük eden Mahmut Ragıp Gazimihal ve Ferruh Arsunar'ın derleyip yayınladıkları çalışmalarda ceng-i harbî örneklerine rastlanmaktadır. Özellikle Ferruh Arsunar'ın "Anadolu Halk Türkülerinden Örnekler I" (1947) adlı çalışmasında, İzmir-Bergama, Tunceli, Gaziantep-Urfa çevresinden, Barak ve İlbeyli'den derlenerek notaya alınan mukayeseli örnekler arasında İzmir-Bergama civarından derlenen "Bengi" dansına eşlik eden "Cengi harbi" adlı ezgiler önemli yer tutar.[3]
Ceng-i harbî'nin ilk icra şeklinin yalnızca davullarla çalınan ritimden ibaret olduğu belirtilmiştir. Bu ritim, savaşı haber veren işaret anlamı taşımaktaydı. Zurnanın davula eşlik etmesinden sonra ezgi genişlemesi olmuş ve "cengi harbî" adı bu yeni yapıya verilmiştir. Batı Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da yerleşik ve eskiye bağlılığını sürdüren topluluklar arasında derlenen bu ceng-i harbî örnekleri, "aşiret, oymak" hayatında kahramanlığı harekete geçirici etken olarak kabul edilmiştir. Mehter takımlarındaki bu tür ezgilerin icra şekli daha melodik bir hale getirilmiştir.[3]
İşlevsel geçmişi açısından bakıldığında, savaş hazırlığını ifade eden ceng-i harbî havasının yalnız davul ile icra edildiği anlaşılmaktadır.[4] Arsunar'ın çalışmaları, ceng-i harbî'nin eski zamanlardaki aşiret hayatı içindeki icrası ve işlevi açısından aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. Bir oymak veya aşiret beyi savaşa karar verdiğinde, halkına bu kararı duyurmak için davullar savaşı ifade eden vuruşlara başlar. Bu davul sesleri, iki üç saatlik uzaklıktaki yerlere gidebilecek kadar güçlüdür ve sesi duyan aşiret mensupları en önemli işlerini bile bırakarak silahlanıp savaş hazırlığı meydanında toplanır. Oymak beyinin savaş meydanında tüm muharipler toplandıktan sonra o gece büyük ateşler yanar ve savaş şenlikleri başlar. Bu şenliklerde harp duygusunu ateşlendiren yegane unsur, davul eşliğinde icra edilen oyunlardır. Ateş oyunları, kılıç, kalkan, güreş, kargı, gürz gibi oyunlar oynanır. Şafak sökerken muharipler düşmana doğru hareket ederken, davullar yine savaş hareketini belirtmek üzere ceng-i harbî çalmaya başlarlar ve savaşçılar gözden kayboluncaya kadar devam ederler. Bu bağlamda, ceng-i harbî, konu ve işlevine göre: toplama haberi, toplanma, dinletme ve hareket olmak üzere dörde ayrılır.[5]
Bazı müzik araştırıcıları, "son derece dinamik ve heyecan verici" olarak nitelenen ceng-i harbî usûlünün, savaşta mehterhanenin vurduğu zilden kaynaklandığı görüşünü de ileri sürmektedir. Farsça "ceng" kelimesinin "savaş", Arapça "harbî" kelimesinin ise "mızrak" anlamına gelmesi, bu usûlün Türk harp musikisinde, muhtemelen sipahilerin mızrak taarruzlarında kullanıldığına işaret etmektedir. Ayrıca, ceng-i harbî, halk müziği terimlerini inceleyen bazı kaynaklarda, "savaş meydanında çalınan zil, savaş meydanında çalınan ezgilerden kalma; bugün güreş, cirit gibi meydan sporlarında seslendirilen kalıplaşmış ezgilerden her biri, ceng-i meydan" olarak tanımlanmaktadır.[5]
Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde XVII. yüzyıldaki Malta Seferi'nin hazırlıkları bahsinde, sefer emrinin "cengi harbiler" çalınarak verildiği ve bunun sefere çıkacaklara ilk haberin duyurulması olduğu belirtilmektedir. Sefere hazırlık aşamasında, mehter müziği gibi, "gülbank" adı verilen ve hep bir ağızdan yapılan dua ve alkış da önem taşımaktadır. Ceng-i harbî ve gülbank, yani davul sesleriyle ortalığı inleten coşkulu bir müzik ile yankılanan asker sesleriyle dile getirilen dua, savaşa girmeye hazırlanan bir toplulukta ruhları birleştiren ve ortak ruh kuvvetini yaratacak vazgeçilmez bir etken olarak kabul edilmektedir. İşlevsel açıdan bakıldığında, genelde mehter müziği, özelde de ceng-i harbî, savaşta başarı kazanmayı yönlendiren bir motivasyon unsuru olarak değerlendirilmektedir.[6]
Sözel şiir kaynakları da ceng-i harbî'nin savaş bağlamıyla ilgisini aydınlatmaktadır. XVII. yüzyılda Beğdili boyunun Rakka'ya iskanını anlatan şiirlerde, savaş sırasında müziğin önemli işlevler yüklendiği anlaşılmaktadır. Bu işlevlerden başta geleni savaş kararı alındığını duyurmak, haber vermek ve savaş için toplanmayı sağlamaktır. "Davulların döğülmesi" ve muhtemelen harp havası kabul edilen ezgilerin çalınması anlamına gelen "harbîlerin çağrılması", davul ve zurnanın/mehterin ritim ve ezgiden ibaret icrasını ifade etmektedir. Savaşta tüfek ne ise, mehter veya davulun da aynı derecede vazgeçilmez olduğu sözel şiir örneklerinde görülmektedir. Savaşa ilişkin adı geçen başlıca çalgılar davul, davulbaz veya davlumbaz şeklinde aşiret şairlerinin şiirlerinde zikredilmiştir.[7]
Tüm veriler, "cengi harbî" kavramının savaş müziğine, yani "Mehter müziği" denilen Türk askerî müziğine dair bir unsur olduğunu göstermektedir. Türklerin kültür tarihi boyunca, savaşta müzik icra geleneğinin önemli bir olgu olarak mevcut olduğu ve bu geleneğin savaşlarla, yurt kavgalarıyla dolu Türk tarihi içinde çeşitli biçimlerde devam ettiği bilinmektedir. Türk tarihinde kökleri eski savaş geleneklerine bağlı olduğu kabul edilen "sefer" ve "gaza" geleneklerinin vazgeçilmez unsurları davul ve mehterdir. Türk kültür hayatında davul ve mehter önemli bir yer tutar ve hakimiyet sembolü olarak kabul edilir. Tarihin devamlılığı içinde, çeşitli Türk devletlerinde tuğun, bayrağın ve davulun hem devlet sembolü, hem de birer savaş aleti gibi kullanıldığı görülür.[8] Dede Korkut hikayelerinde de müziğin savaşla ilgisini açıkça gösteren pasajlar bulunmaktadır.[9]
Mehter müziğinin dağarcığı genellikle peşrevlerden ve semailerden oluşmaktadır. Genellikle düyek usûlü ile bestelenmiş olan peşrevler ve semailer, askeri yürüyüş ezgilerinin çekirdeğini meydana getirir. Ceng-i harbî de, bu dağarcık içinde mehterin yarattığı özel bir beste şeklidir. Mehter takımı, askeri yürüyüş havaları dışında, bayramda şenliklerde, serhat boylarında yaşayan halkı eğlendirmek için ilahiler, halk türküleri, oyun havaları da çalmış ve okumuştur.[10]
Değerlendirme ve kapsam
[değiştir | kaynağı değiştir]Ceng-i harbî, bir usûl adı olmasının yanı sıra, bu usûlle bestelenen harp havalarına da yaygın bir ad olarak kullanılmıştır. Bunun dışında, Türk halk müziği ezgi örneklerinde görüldüğü gibi, belirli yerel ezgilerin adı olarak da kullanılmıştır. Ceng-i harbî hem bir usûl, hem belirli bir ezginin veya belirli yerel ezgilerin adıdır.[10] Bu usûlün ve ezgilerin anlam ve işlev açısından savaşla ilgisi olduğu, Bengi dansının icrasında icracıların savaş alanına/dans alanına çıkışlarının yer aldığı başlangıç kısmında ritim ağırlıklı belirli bir ezginin icra edilmesiyle de pekişmektedir.[11]
Bugün Türk müziğinde 10/8'lik bir usul olarak bilinen "cengi harbî", aynı zamanda savaş danslarının meydanda toplanma anlamı taşıyan başlangıç kısmına eşlik eden ve genellikle yerel müzik tarzlarıyla, serbest tempoda, çoğunlukla usulsüz icra edilen belirli ezgilerin adıdır. Bu terim, kaynağını bütünüyle Türk savaş geleneklerinden alarak bugünkü anlam ve görünümüne ulaşmıştır.[12]
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]- Özel
- ^ a b Özkan 1993, s. 366.
- ^ a b Mirzaoğlu 2002, s. 45.
- ^ a b c Mirzaoğlu 2002, s. 46.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 46-47.
- ^ a b Mirzaoğlu 2002, s. 47.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 47-48.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 48-49.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 49.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 49-50.
- ^ a b Mirzaoğlu 2002, s. 50.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 50-51.
- ^ Mirzaoğlu 2002, s. 51.
- Genel
- Mirzaoğlu, Fatma Gülay (2002). "Savaş Alanlarından Musıkî Meclislerine "Cengi Harbî"". Türkbilig Dergisi, 3. ss. 45-52.
- Özkan, İsmaiil Hakkı (1993). "CENG-i HARBÎ" (PDF). TDV İslâm Ansiklopedisi. 7. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.